26 Ocak 2010 Salı

Dikkat Domuz Gribi ! ya İletişimi?


Bu senenin Mart – Nisan aylarına, Meksika’da Veracruz eyaletine La Gloria kentine dönelim. Halk bir solunum yolu hastalığı salgını ile karşılaşıyor. Yetkililer uyarılıyor. Ancak yetkililer bu yakınmalara cevap vermiyorlar. Doğru dürüst bir araştırma yapılmıyor. Hastalık bir taraftan artıyor. La Gloria sakinleri hastalığın kentlerinde yeni kurulan ve dünyanın en büyük domuz üreticisi olan Amerikalı Smithfield şirketinin bir kolu olan Granja Carroll adlı büyük bir domuz işletmesinden kaynaklandığını ileri sürüyorlar. Sonunda ilgili merciler araştırma yaptırıyor, testler hayata geçiyor. Netice yeni bir solunum hastalığı ile karşı karşıya olunduğu. 27 Nisan 2009 tarihinde Meksikalı yetkililerce hastalığın salgın yaptığı açıklanıyor. İlk vaka ise 4 yaşında bir çocuk. Domuz üreticisi şirket hastalıkla her türlü ilişkiyi reddetse de yeni gribin ismi “Domuz Gribi” olarak tarihe geçiyor.

Salgın, WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından ciddiye alınıyor ve tüm ülkelere duyuruluyor. Yaz aylarında Türkiye’ye tam ulaşmayan hastalık şimdi dalga dalga ülkemizde de yayılıyor. Benim bile çevremde en az 5 tanıdığım hasta. Burada domuz gribini uzun uzun anlatmayacağım. Beni daha çok ilgilendiren işin iletişim ve toplumu yönlendirme yönü.

Öncelikle gelin Bakan ve Başbakan polemiği ile başlayalım. Domuz gribine karşı aşıyı teşvik etmek amacı ile Sağlık Bakanımız Sn. Recep Akdağ tüm basın önünde aşı oldu. Üstüne de “Ben aşı oluyorum” dedi. Başbakanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan ise ben aşı olmuyorum. Ailemde de olan yok diye karşılık verdi. Hatta bunu bir iki kez tekrarladı. Bu iletişim anlamında ciddi bir kriz. Tam bir kaza. Bu bir…

Bu aşı polemiğine sebep olan aşılarla ilgili ise tam bir bilgi kirliliği mevcut. Bu aşılar bu kadar kısa sürede nasıl geliştirildi? Nasıl test edildi? Niye sadece bazı firmalar bu aşıları yaptı? Niye Avrupa ve ABD kökenli aşılarda farklılık var? Niye biri enjekte edilirken diğeri burun yolu ile alınıyor? Yan etkilerinde bahsedilen konular normal aşılar için de var mı? Gördüğünüz gibi tam bir muamma. Bu iki…

Bu ara devlet hastanelerine uğrayanınız var mı? Varsa görecektir. Acil servisler ana baba günü. Çünkü halk panik olmuş ve domuz gribi belirtileri ile benzeşen en ufak bir semptomu olan soluğu acilde almış. Gelenlerin büyük bir kısmı hasta dahi değil. Bunu doktorlar ifade ediyorlar. Bu sebeple acil üniteleri normal hastaları daha çok bekletir olmuş. Bu kalabalık ortam sayesinde hastalığın, hastaneye hasta olarak gelenlerden hasta olmayanlara daha çabuk bulaşma olasılığı da artıyor. Aşırı panik durumu. Bu üç…

Hastalığın belirtileri çok iyi anlatılıyor. Ateş, öksürük, boğaz ağrısı, burun akıntısı, vücut ağrıları, baş ağrısı, vs. Nasıl korunulacağı ile ilgili bilgilerde TV’lerde reklam vari spotlarla anlatılıyor. Öpüşme, tokalaşma, dirsek içine hapşır, elini sürekli yıka gibi… Peki bu hastalık ne kadar sürüyor? Bu hastalıkta tedavi için temel ilaç nedir? Hastalık kaç günde geçiyor? Geçme ihtimali var mı? Bunlar baştaki belirti ve önlem kadar net değil. Böylece insanlar korkularında kurtulabiliyorlar mı? Hayır. Bu dört…

Okullar tatil edilsin mi? edilmesin mi? Zaten çocukların herhalde %50 si öyle ya da böyle bir bahane, bir rapor bulup okula gitmiyor. Veliler haklı olarak tedirgin. Bu durumda bile çiçeği burnunda Milli Eğitim Bakanımız çıkıyor ve ne diyor? Valla bu konuyu ne konuşuyoruz ne de konuşmuyoruz diyor. Konu Sağlık Bakanlığı’nın uhdesindedir, istek gelirse bakarız diyor. Bu sözler, kamusal alanların en başında olan eğitim ve öğretim alanlarının Türkiye’deki sahibi ile Sağlık Bakanımızın bu kadar önemli bir sağlık krizinde dahi henüz bir araya gelmediğini gösteriyor. Ha bunu yapmıyor olabilirsiniz de, hiç olmazsa iletişimini böyle yapmayın. Devletin üst kademelerinde bir koordinasyonsuzluk. Bu beş…

Daha bir iki madde daha çıkarabilirim. Ama bu kadar örnek yeter. Diyeceğim o ki, bu tip önemli toplumsal konular bizim iletişimcilerin “kriz yönetimi” dediği başlığın altına giriyor. İletişimde kriz yönetimi ise ciddi uzmanlık, bilgi birikimi ve bu işle ilgili dedike bir ekibi gerektiriyor. Haberin, haber başlıklarının, konuşulacakların, bilgi kaynaklarının matris düzenli koordinasyonu gerekiyor. Belki de devlet içinde bu durumlar için ayrı bir tanım veya birim gerekiyor. Sağlık Bakanımız doktorlardan kurulu (hatta çoğu profesör) bir komitenin varlığından bahsetti. Eminiz ki hepsi konularına hakim uzmanlar. Ama böyle dönemlerde iletişimcilerin de masanın baş köşesinde olması önem arz ediyor. Türkiye’de bu konuda çok değerli kişiler var. Kimseyi bulamıyoruz denecek bir durum olduğunu zannetmiyorum. Ha durum bu minvalde ise de hiç olmadı bizler gönüllü oluruz.

Olgar Ataseven
Marka ve İletişim Danışmanı
olgarataseven@yahoo.com

Hiç yorum yok: