4 Mart 2010 Perşembe

Farkı Bilinmiyor!


Çok uzun bir zamandır gözlemliyorum. Bu gözlemlerim özellikle KOBİ seviyesinde firmaları kapsıyor. Hatta tespitlerim KOBİ’ler dışında çok büyük firmaları dahi kapsıyor. Nedir bu gözlemim? Önce her zaman rastladığınız tarzda bir ilanın metnini size hatırlatayım.

Her zaman yukarıdakine benzer ilanları öyle ya da böyle görüyoruz. Bu tarz iş ilanlarını okuyunca içeriğini az veya çok anlıyoruz. Bu işe girecek kişi bir ürün yahut hizmeti her gün dışarıya çıkarak satmaya çalışacak. Hatta bu çalışmasında bir de satması gereken miktar var. Yani kotası var. Bu aranan kişilerin iş tanımı tam anlamıyla bir satışçının iş tanımı. Ama gel gör ki birçok şirket bu pozisyonlara “pazarlamacı” diyor. Çok ilginçtir ki geçen sene katıldığım bir tekstil ve hazır giyim toplantısında cirosu hiç de azımsanmayacak bir şirketin genel müdürü dahi pazarlamacı tarifini yaparken aynen yukarıdaki kelimeleri kullanıyordu. Bense dayanamayıp bu yaptığınız tanım satışa da uyuyor dediğimde, “bende onu kastediyorum işte satışçı, pazarlamacı” diyerek beni daha da aydınlatma yolunu seçti!

İşte ben bunları duyunca aydınlanmak yerine içim kararıyor. Türkiye’nin çoğu firmasında ne yazık ki gerçek anlamda bir pazarlama fonksiyonu bulunmuyor. Hatta hala sadece satış departmanları olan birçok yapı var. Pazarlama fonksiyonlarının en temel kavramlarından bile uzak yaşıyorlar. Şirket içinde satış ve satışla bağlantılı başlıklar konuşuluyor. Ama pazarlamayı ilgilendiren konuların kenarından bile geçilmiyor. Burada pazarlama ve satış nedir diye uzun uzun anlatacak değilim. Bunun yeri başka. Esas vurgulamak istediğim Türkiye’deki firma sayısı ile karşılaştırıldığında çok ama çok az firmanın gerçek anlamda pazarlama yönetiminin gerekliliklerini yerine getirdiği. Geriye kalan firmalar ne yazık ki konudan bihaber.

Tüm izlenimlerin neticesinde Türkiye’nin sanayicisinin, iş adamının gerçek anlamda pazarlamayı (marketing) bilmediğini düşünüyorum ve hatta görüyorum. Bu konuda akıl almaya da çok hevesli değiller. Çünkü pazarlama denince araştırmalara, reklama, marka yönetimine, pr’a, tasarıma sürekli az ya da çok kaynak ayırılması gerekiyor. Her bir başlık altında yüzlerce detay ve strateji var. Üstüne üstlük pazarlama sadece bunlardan da ibaret değil. Başka bir mimari ve bakış açısı ile şirketi ve yapısını yönetmeyi gerektiriyor. Kısacası para harcamayı gerektiriyor. Bırakın pazarlama bakış açısını reklama dahi inanmayan şirketler ve patronlar var. Bu durumda dünya markası olduk diyenlere çoğu zaman içimden gülüyorum. Çünkü yaptıkları sadece yurt dışına ürün ihracatı. Bir adım ötesi ise kesinlikle planlanmış değil. Çünkü pazarlamayı satışla karıştırıyorlar. Buradan bu işi bilen, satış ve pazarlamanın ayırdına ermişlere lafım yok. Ayrıca satışa karşı olduğum gibi bir durumun da algılanmasını istemiyorum. Ama Türkiye’de gelir dengesi gibi bilgi dengesi de sağlanmalı ki dünya platformuna markalar yeşertebilelim. Geçenlerde pazarlama semineri verdiğim kişilerden birinin dediği gibi: “biz bunları öğreniyoruz iyi de, esas üst yönetimimiz öğrenmeli!”
Olgar Ataseven
Marka ve İletişim Danışmanı

Hiç yorum yok: